Yaşam koşulları gittikçe kötüye giden Kamil, karısı Emine ile çocukları Cevat ve Sedef'i alıp Demirköy'den İstanbul'a göçer. Kamil'in İstanbul'da işe girinceye kadar yanında kalmayı düşündüğü yakınları öleli yıllar olmuştur. Daha iyi yaşam koşulları için "taşı-toprağı altın" şehre gelen aile şaşkın ve umarsız ortada kalır. İş bulmak öyle kolay değildir, hele ev bulmak bir gecekondu yapmak bile Kamil ve ailesinin altından kalkamayacağı kadar pahalıdır. Kent köyden çok farklıdır, burada yaşamak önünde sonunda paraya dayanan bir demir bilyedir. İnsanlar da yaşamın koşullarının sertliği karşısında katılaşmış, acımasızlaşmıştır. Ama Kamil ve ailesi kararlıdır. Daha doğrusu çıkışsızlığın zorladığı bir inattır bu... Ne olursa olsun başlarına ne gelirse gelsin, şehirde kalmakta kararlıdırlar. Boş bir arsada buldukları terkedilmiş cezaevi otobüsü hurdasına yerleşirler. Hurda otobüsü maviye boyarlar, çiçekler ekerler v.s köyden getirdikleri değerlerini ekleyerek büyük bir dirençle İstanbul'da varolma mücadelesi verirler.

The movie deals with the harsh realities of the rural-urban migration as seen in the experience of a family who migrates to İstanbul from a poor Anatolian village in order to have better living conditions.